Cumartesi, Mayıs 29, 2010

Risk Analizi

Bu konu bir süredir aklımda ama kafamı toplayamıyordum. Hoş hala kafamı toparlayabilmiş değilim ama bir süre daha birşey yazmazsam hiç yazamayacağım sanırım. Bu arada sağ tarafa da bu konuya ilham olan şarkıyı koydum, aklınızda olsun (Candan Erçetin, Anlatma Sakın).

Konumuz elindekilere razı olmak ile daha fazlası için risklere atılmak arasında seçim yapmak. Kimimiz "iskeleye bağlı" dururken kimimiz farklı farklı nedenlerle hayatın farklı alanlarında açık denizlere "yelken açıyor". Bazı insanları bu iki kalıptan sadece birine oturtmak mümkün olsa da bir kişiyi tek bir başlıkta sınıflandırmak doğru olmayabilir. Mesleki alanda çeşitli riskleri göze alan biri duygusal olarak kendini limana demirlemeyi tercih ediyor belki de.

Bana gelince, düşündükçe mesleki açıdan farkında olmadan ne kadar çok risk almışım şimdiye kadar, ona şaşıyorum bugünlerde. Oysa kendimi genelde risk almaktan kaçınan biri olarak tanımlardım. Çalışmak için yurtdışına gitmiş olmam benim için çok doğalken şimdi bakıyorum da, aslında bayağı risk içeren bir durum. Bir değişik mücadele. İş bulmadan geri dönmeme ne demeli. Akademik hayatta pek de akla sığmayan birşey. Ve şimdiki durumum... Kabul ettiğim sorumluluklar, ne düşünüyordum acaba. Beni en çok dehşete düşüren bütün bu kararları alırken aslında ne kadar risk aldığımı farketmemiş olmam. Tabii ki bunlar düşünülmeden alınmış kararlar değil ama benim için risk misk hesaba katılmadan doğal olarak yapılmış seçimlerdi. Baştan beri açık denizlerin insanıymışım meğer.

Bu farkındalıktan sonra aklıma gelen soru: bu konuda değişebilir miyim ya da değişmeli miyim acaba? Fırtınalarla boğuşmaktan yorulmuş bir tekne iskeleye bağlanınca mutlu olabilir mi yoksa fırtınalar mıdır onu ayakta tutan?

Cumartesi, Mayıs 15, 2010

Bir Matematikçi, Bir Hanım, Bir Mimar

Banka yeni bir kredi kartı yollamış, platin miymiş neymiş. Sanırım daha az para harcamam gerekiyor. Kartı cüzdanıma yerleştirirken, içiçe geçmiş paralarla fişleri ayırayım dedim. Genelde paradan çok fiş var cüzdanda. Banknotları Atatürk resimleri aynı yere gelecek şekilde dizerken, her daim elimin altında oldukları halde arka yüzlerinde kimlerin olduğunu bilmediğimi farkettim. Bir tek onlukların üzerinde Cahit Arf'ın olduğunu hatırlıyordum. Elliliğin üzerinde Fatma Aliye ve yirmiliğin üzerinde Mimar Kemaleddin varmış, haberiniz olsun. Ne yalan diyeyim, son ikisi hakkında romancı ve mimar oldukları dışında pek bir şey bilmediğimi farkedince hemen google amcaya sordum.

Şimdi burada haklarında öğrendiklerimi anlatacak değilim, merak eden vikipedi'den bakar. Sadece beni etkileyen bilgilerden bir kaçı yazmak istediklerim.

Cahit Arf mesleki yakınlıktan dolayı zaten yabancı değildi bana. Ondan bir alıntı yapıp geçeceğim: "Matematik esas olarak sabır olayıdır. Belleyerek değil keşfederek anlamak gerekir."

Fatma Aliye'ye gelince, öncelikle böyle bir Türk kadını hakkında ne kadar az şey bildiğimi farkedince utandım. Ahmet Mithat'la birlikte ürettikleri "Hayal ve Hakikat" romanını bulup okumak istediğimi farkettim. Kadın karakterin ağzından çıkan kısımları Fatma Aliye, erkek karakterin ağzından çıkanları Ahmet Mithat yazmış. Çağının çok ötesinde "Bir Hanım" imiş kendisi. Zaten gerçek ilerleme ancak çağının ötesindeki insanlar sayesinde oluyor sanırım.

Mimar Kemaleddin'in ise yine bir alıntısını koyacağım sadece. Tam olarak ne zaman bunları söylemiş bilemiyorum ama 1927'de vefat etmiş. Öncesinde bir vakit demek ki. Aradan neredeyse 100 yıl geçmiş ve halimiz çok daha içler acısı:

"Zavallı İstanbul!...Son düşüş devrinde imâr adı altında ne câhilane, ne zafimâne yıkıma uğradı...Üçüncü Selim´den sonra, eski Türk sanatının incelik ve temizlikle millî ruh doğuran eserleri takdir edilmedi; batı tesiri altında batının bakış açışıyla kabalaşma başladı... Asırlar içinde gelişe gelişe yüzey süslemesinin en kıymetlı eserlerini üretmiş olan koca bir sanat birikimi çirkin görülmeye başlandı ve neticede millî sanatımızı yitirdik. Ziyân ettik, koruyamadık...Batının seri imâlatçıları karınlarını şişirdiler ama aklımız başımıza gelmedi...Hatta onların memleketimize döktüğü ruhsuz tek tip yapılar gözümüze güzel görünmeye başladı. Sonuçta bu surette iktidarsız ve câhil halde kaldık..."

not: Itri ve Yunus Emre, anlayan anlar...

Pazar, Mayıs 09, 2010

Parçalar...