Pazar, Ağustos 30, 2009

Koku

İnsanın sevmediği bir kokunun sevdiği birini hatırlatması ne ironik bir durum değil mi? Tersi de olabilir. Sevdiğiniz bir koku sevmediğiniz birini hatırlatıyor olabilir. Bu durumda zamanla o koku sevilmez olur belki. Neyse, konu bu değil. Yalnız bugün konuyu dağıtasım var nedendir bilmem. Uyarmadı deme sonra.

Sevilmeyen koku, sevilen insan dedik ama açık bırakılınca insanın aklına herşey gelebilir bu cümleden. Burada bahsi geçen muşamba kokusu efendim. Hiç sevmem. Bir kere kelime baştan komik. Muşamba, muşamba, muşamba... Hemen etimolojik sözlüğü açalım, bakalım. Arapça kökenli bir kelime olup mumlanmış anlamına gelmekte, hatta şamdan kelimesi ile ortak kökü paylaşmakta imiş.

Muşamba kokusu diyorum. Evde çok fazla yoğurt oluvermiş. Dalıp kapıcıya sık sık sipariş verince sonuç bu. Dün akşam serviste yine sordu, yoğurt ister misin diye. Adam da haklı. Üst üste birkaç gün birer kilo yoğurt istediğimi düşünürsek adam yoğurtla yıkandığımı filan sandı herhalde. O kadar yoğurdu tüketmenin benim açımdan en iyi yolu ayran. Yapıverdim bir sürahi. Ayran soğuk olmalı ya, koyacağım buzdolabına ama sürahinin kapağı yok. Ilık ayran sevmem, açık ağızla buzdolabına birşeyler koymayı da sevmem. Kokular karışır, hiç hazzetmem, hiç.

Muşamba kokusu diyorum. Ne kapasam diye çekmeceleri karıştırırken şu bone kılıklı plastik zımbırtılardan buldum, kapların ağzına geçirmek için kullanılan. O plastik kokusu ve muşamba kokusu işte sevmediğim. Kokusu ilk alındığında da öyle midir bilmem ama zamanla kapadığı kapların muhteviyatını kendi içine hapseder, yıkansa da hiç temizlenmez, ekşi ekşi kokar sanki.

Muşamba kokusu diyorum. Anneannemin bir sürü emaye kabı vardı. Yemek hazırlarken kullandıkları, yemek piştikten sonra kullandıkları. Ne hikmetse bunların kendi kapakları yoktu. Bir sürü mutfak bonesi olurdu evinde. Mutfağın yanındaki kilerde soldaki plastik kabın içinde dururdu boneler. O kiler ki kuzenlerle en büyük maceralarımızın odak noktası, merkez üssü olmuştu yıllarca. Çok zorlarsak dört çocuğun alt alta üste sığabildiği, üç duvarı boydan boya raflarla kaplı küçük ama büyük kiler... Bakliyatları duş yapıyoruz diye boca ettiğimiz, çoğu zaman Hatice hanımın elinde terlikle bizi kovaladığı kiler.

Muşamba kokusu diyorum, hiç sevmem. Nur içinde yat Hatice hanım.

Hiç yorum yok: