Cuma, Temmuz 31, 2009

İzler

Hani genelde bir yorgunluk halinden şikayetçiyimdir ya kendimde, nedenlerini bulmaya çalışıyorum mümkünse ortadan kaldırabileyim diye. Bunlardan biri hayatıma giren çıkan insanların yoğunluğu gibi geldi geçenlerde düşünürken. Kimi insanlar kısa sürede önemli yer ediyor bende ve gittikleri zaman benden birşeyler, hatta genelde benim hayata biraz daha tutunabilmemi sağlayan şeyleri de götürüyorlar sanki. Biliyorum, böyle düşünmek yerine birlikte geçirilen güzellikleri hatırlayıp mutlu olmak lazım ama elimde değil. Onun yerine her ayrılış hüzün ve yorgunluk hali yaratıyor bende.

Bu yazı da durduk yere çıkmadı haliyle. Bugünlerde yine çok sevdiğim bir insanı uğurluyorum uzaklara. Yıllarca sık sık mekan ve çevre yenilemiş biri olarak dostların mesafeyle değerlerini yitirmediklerini, yine de uzanıp omzuna sarılabilmenin hiçbir şeye değişilmeyeceğini biliyorum. Hele de bu insan sana "seni görünce günüm güzel geçiyor" diyen, sende de aynı duyguları yaratan biriyse.

İşte bu gidişler çok yoruyor beni. Ne yazık ki bir çaresi yok. Yine teknolojiye sarılıp kopmamaya çalışmaktan başka elden birşey gelmiyor. Sağlıcakla...

Perşembe, Temmuz 16, 2009

Ketçap

Hayatımın uzun bir bölümünü doğduğum şehir olan Ankara'da geçirdim. 1998 senesine, yani 25 yaşına kadar ailemle aynı evde yaşadım, ki bu dönemin son yıllarında peder beyi kaybedip ablayı da tahsil için garp ülkelerine yolladığımız için annemle başbaşaydık. Sonra kiracının çıkmasını, ablamın bir süre sonra vatana dönüp evlenecek olmasını ve eve yerleşme olasılığını bahane edip ikinci evi bir daha kiraya vermeyelim diyerek tek başıma o eve çıktım. Yine de haftada iki üç gün annemde kalıyordum. Arada hemşire vatana döndü, evlenip başka yere yerleşti, ben de eve iyice kök saldım. 2001 senesinin başında bu sefer benim yurt dışında çıkacağım belli olunca ve tez yazma dönemi streslerini anne şefkati ile geçirmeye karar verince tekrar ana evine döndüm, benim ev (artık iyice benimsedim ya) kiraya verildi. Tez süreci uzayınca anne ile kalış süresi de planlananın üzerine çıktı. 2001'in Aralık ayında planlar gerçek oldu ve gurbet ellerde kendi ev maceralarım başladı. 2007 yazında vatana kesin dönüş yapınca "benim" evin içinde tadilat yaptırırken yaklaşık 7 ay yine annemle yaşadım.

Şimdi diyeceksiniz, ne anlatıyor bu böyle ve ketçap ne alaka. Efendim, yukarıdaki bütün gevezelik hayatımın oldukça hatrı sayılır bir kısmında annemle yaşadığımı size ispatlamak içindi. Şimdi olayı ketçapa da bağlayacağım. Geçen gün yazlığa gideceği için öncesinde anneme gittim, birlikte akşam yemeği yiyelim diye. Köfte yapmış bana sağolsun. Oturduk yemeğe başladık, ketçap ister misin dedi. Kafamı kaldırıp gözlerimi belerterek kendisine baktım. Hayatımın hiç bir döneminde ketçap yemedim, sevmedim. Ve hatta "ketçap ister misin kızım?", "anne, ben ne zaman ketçap yedim" muhabbetini en az 80 kere yapmışızdır, temiz. İnsan ister istemez bozuluyor yahu, kendi annesi bile bu tip detayları bilmeyince. Hayır öyle 5-6 kardeş de değiliz ki zor olsun aklında tutmak.

Biraz düşününce aslında her ailede böyle kendini tekrarlayan konuşmalar olduğunu görüyor insan. "Anne, ya niye zahmet ettin, üç günlüğüne geldin temizlikle uğraşma", "olsun yavrum ben seviyorum, uğraş oluyor hem", "Peki o zaman, koy yan cebime". Ya da "Kızım, yola çıkmadan baktın mı hava raporuna", "Baktım yağış varmış anne", "O zaman yanına şemsiye al", "aaa, ne kadar iyi fikir, ben daha önce neden düşünmedim ki hiç bunu". Sanırım bir çeşit oyun bu, bir çok durumda iki tarafın da tekrarlamasından garip bir haz aldığı. Bilmem, belki ben de ne kadar şikayet etsem de için için eğleniyorum her "anne ben ne zaman ketçap yedim ki" deyişimde.

Sağlıcakla kalınız...

Cuma, Temmuz 03, 2009

-mış, -muş gibi yapmalar...

Bu aralar mutluymuş gibi yapma evresindeyim. Bir yandan da bazı durumları kabullenmiş gibi davranmaya çalışıyorum. Hem fikren hem kalben. Yeterince –mış, -muş gibi davranırsam sonunda gerçekten öyle olabilirim diye umuyorum sanırım. Genelde işe yarıyormuş gibi görünse de bazen ufacık bir olay bütün mekanizmayı sekteye uğratmaya yetiyor. Birbirine geçmiş çarklı bir sistemin herhangi bir çarkına minik bir kibrit çöpü sokar gibi. Böyle durumlarda çabalamaktan vazgeçip en lanet suratımla yatağıma gömülüp hiç çıkmamak istiyorum. Sonra yıllardır kanıma işlenmiş sorumluluk bilinciyle kalkıp yaşıyormuş gibi yapmaya devam ediyorum. Bakalım bu oyun daha ne kadar bu şekilde devam edecek.