Salı, Haziran 16, 2009

Yemekli İlişkilendirmeler

Son günlerde sağlıklı yemek yemeğe çalıştığım için evde düzenli yemek yapma ihtiyacı da doğdu. Yeterince sebze yemediğimi düşündüğüm için geçenlerde bir zeytinyağlı türlü yapmamla başladı herşey. Soğanı, yeşil biberi kavur, sarımsağı çevir, bol domates; sonra sırayla taze fasulye, patlıcan ve kabak. Kaynar suyu ekle, 45 dakikada süper türlümüz hazır. Pratiklik açısından çok kolay olduğu için sonrasında iki kere daha yaptım, hem de koca tencerelerle. Öğlenleri işyerinde farklı yediğim için sıkılma gibi bir durum da söz konusu değildi, bugüne kadar. Bel ağrıları beni yeniden yatağa mıhlayınca son altı ana öğünün beşinde türlü yediğim gibi en azından yarın da aynı menüye mahkumum. İster istemez beyinde bel ağrısı ve türlü ile ilgili bölgeler arasında yeni sinapsler oluştu bile.

Bunları düşünürken hayatımda daha önce mekanlar, kişiler ve olaylarla yemekler arasında kurduğum ilişkilendirmeleri düşündüm. Yöresel tatlar sebebiyle birçok insanın kafasında oluşan Afyon-sucuk, Konya-tandır gibi genel ilişkileri saymıyorum. Benim hayatıma özel olanları hatırlamaya çalıştım.

Mekanları düşününce aklıma hemen yazlık ve öğlenleri yediğimiz lahmacun ile geceleri disko çıkışı içtiğimiz domates çorbası geldi. O bol soğanlı az kıymalı, sumak ve limonla yediğim lahmacunun yeri bende ayrıdır. Gecenin sonuna doğru iyice sulandırılmış, yağlı, kaşarı içine bastığımız ve pideyi bana bana yediğimiz o domates çorbası ne kadar lezzetsiz olsa da yerken aldığımız haz dün gibi aklımda.

Bir de olaylar ve durumlarla özdeşleştirdiğim yemekler var, türlüde olduğu gibi. Nedense bunlar genelde hüzünlü veya zor durumlar için oluşmuş. Dedemin ölümünden sonra bir süre babaannemle kalmıştım, zaten çok yakın otururduk. Güzel adetlerimiz doğrultusunda hergün eve tencere tencere yemek gelirdi. Buraya kadar herşey iyi hoş ama hemen herkes kıymalı patates yemeği getirince insanda bir bıkkınlık oluyor haliyle. Babaannemi hayatımda tek o zaman bir yemeğe burun kıvırırken görmüştüm. Bir diğer benzer tiksinme de babamın ölümünden sonra su böreği ile aramda yaşandı. Uzunca yıllar tepside su böreği görmek istemedim doğrusu.

Kişileri düşününce babaannem ve anneannemden başlamam lazım, nur içinde yatsınlar. Tarhana çorbası denince anneannem, yoğurt ya da genel bilinen adıyla düğün çorbası denince hemen babaannem geliyor aklıma. Dört kuzen her tatilde bir hafta anneannenin evine gönderilirdik. Biz bunun bize bir hediye olduğunu düşünürdük ama yıllar sonra farkettim ki aslında bu anne- babalarımız için bir tatilmiş. İşte o bir haftada bir kere puf böreği bir kere de mantı yapılırdı, biz de yardım ederdik. Muşamba büyük kare salon masasına serilir, kuzenler etrafına yerleşip güle oynaya et yerleştirip mantı kapardık.

Ailede herkesin kendi spesiyalleri olduğu için fazla detaya girmeyeceğim ama yengem ve kestaneli pastadan bahsetmezsem olmaz. Pasta ev yapımı değil, pastane pastası. Buradaki hikaye başka. Uzun süre aile toplantılarına tatlı getirme görevi yengeme düştüğü zamanlarda hep kestaneli pasta getirirdi, sizin aile çok seviyor diye. Bir süre sonra ortaya çıktı ki bizim ailede kestaneli pasta seven yokmuş, hatta yengem kendisi de pek sevmezmiş. Bu dedikodu ilk nasıl çıktı bilmem ama karşılıklı kibarlık çerçevesinde yediğimiz onlarca kestaneli pasta hep güldürmüştür beni.

Bir çırpıda aklıma geliverenler bunlar. Uzun lafın kısası, çok türlü yedim bugünlerde çoook... En iyisi bir süre ara vermek.

2 yorum:

hbasak dedi ki...

Geçmiş olsun!!! Ben de mantı deyinca anneanneyi hatırlayanlardanım, zaten çocukken onun adı benim için mantı değil, "anneanne çorbası" idi. İşin en zevkli tarafı hep beraber oturup mantıları kapatmak, arada da "çiğ et yemeyin" diye bağrışlara aldırmadan ağzına bir tane atmaktır. Ama anneannem salon masasına muşamba sermez, yere "sahan" serer. Mantı gibi börek çorbası da anneannemi hatırlatır. Börek çorbası yoğurtlu değil, mantıdan daha çok sevdiğim ekşili bir tadı olur ama onu kaptırken üçgen yapılmaz, üçgenleri iki ucundan aşağı katlayıp gül gibi, şapka gibi bir şey yaparsın ki ben bir türlü beceremezdim...Sabah sabah nostalji oldu...

Portia dedi ki...

Sağol Başak. neyse ki toparladım. Evde çıldırmak üzereydim.

Evet yaaa!!! Bi de arada aşırma olurdu, ben onu unutmuşum. Bizde bir de çiğ et yerseniz midenizde kurtlar gezer tehditi vardı.