Perşembe, Şubat 05, 2009

İletişimin D Hali

Yazı yazma çabalarımla ilgili ilk ve tek yorum fazla planlayıp yazmaya çalıştığım ve kendimi biraz daha bırakmam gerektiği yolundaydı. Buyrun o zaman. Saat ofis bilgisayarı zamanında 13:04. Öğle arasındayım, vaktim dar. Bakalım ne çıkacak.

Konumuz iletişimin halleri ile ilgili. Dün bir iş arkadaşım, ben ve arkadaşlarımın durduk yere olur olmaz birbirimize sarılmamızla ilgili olarak dalga geçti. Ah siz hatunlar edasıyla. İletişimin çeşitli halleri olduğunu düşünecek olursak ağırlıklı olarak sadece konuşma ve yazmayı kullanmaya şiddetle karşı çıkıyorum. Bakışmak, dokunmak, koklaşmak... Bunları da yeterince kullanmak lazım hayatta. Tabii konuşma ya da yazma kadar sıklıkla olması zor ama gün içinde sevdiğin bir insanın başını okşamanın, sarılıp sıcaklığını hissetmenin kıymeti büyük.

Bunun eksikliğini gavuristanda yaşadığım ilk senede derinden hissetmiştim. Yurtdışına gitmeden önce bulunduğum çalışma ortamlarında da daima sevdiğim insanlarla yakın olma, dokunma, kulaklarına parmak sokma şansım vardı. Oraya ilk gittiğimde bir anda dokunma yollu iletişim hatlarımın hemen hepsi kesiliverdi. Hele bir de yavuklu yoksa, başka bir insana dokunma ilk tanıştırılma anındaki bir tokalaşmanın ötesine gitmiyordu. Başta insan farketmiyor, bir gariplik var bu durumda ama ne. İşin kötüsü buna alışıyor da zamanla. Birbuçuk sene kadar sonra tatil için eve geldiğimde annem ablam bana sarıldığında bir garip hissettim kendimi, ne yapıyor bunlar yahu, elimi nereye koyuyordum ben şimdi. Zaman içinde gavuristan'da da kendime sarılacak, sıcaklığını hissedebileceğim dostlar buldum bulmasına ama memleketteki yoğunluğa hiç erişmedi bu.

O yüzden demem o ki, iyidir insana sarılmak, ya da birinin durduk yere gelip sana sarılması. Tutunacak dal, ya da bu durumda tutunacak insanlar olduğunu bilmek etrafında hayata biraz daha fazla katlanma gücü veriyor.

saat 13:15 vay be...
saat 13:19 hızlıca yazım hatalarını da düzelttim. hadi bakalım...

Hiç yorum yok: