Perşembe, Şubat 18, 2010

Olur Olmaz

Vatana döndüğümden beri birçok kişi iş ortamlarında nasıl farklar olduğunu sorar durur. Genelde planlama ve olaya profesyonel yaklaşımdaki farklardan bahsederim. Şu son bir haftayı bir diğer çarpıcı farkı yaşayarak geçirdim. Yurtdışında bir iş yaptıracağınız zaman gider ilgili insana işinizi tarif edersiniz, o da size bu işin olurunu anlatır, çözüm bulmaya çalışır. Canım memleketimde ise, işin muhatabı size genelde o işin nasıl olmayacağını anlatarak başlar. Yurtdışında ortaklarınız sizin işinizi çözmek ve kolaylaştırmak için uğraşırken burada işin olurunu bulmak için sizin devamlı bir mücadele vermeniz gerekir.

Bir grup insan da baştan olmazını anlatır ki iş olmadığında size ben baştan dedim diyebilsinler. Bunlar sürecin tamamen dışından izleyici konumunda olan kişiler de olabilir. İnat edip siz bir şekilde bir çözüm ürettiğinizde de valla olmuş, elinize sağlık demek yerine çözümdeki aksaklıkları bulmaya çalışır, ama bu böyle böyle olmamış ki derler. İşin yapılmış olması o kadar kıymetsiz olmalı ki mutluluğu paylaşmak yerine zorlama bir aşağılama sürecine girerler. Laf edince de işi şakaya vurmaya çalışabilirler.

Evet, yazdıklarımdan anlaşılabileceği üzere ufak bir cinnet geçirdim bugün. Zamana karşı yetiştirdiğimiz bir işi, birçok kişiyle envai çeşit mücadele vererek işyeri ortalamasından çok daha kısa bir sürede ve vakitlice halletmiş olmanın mutluluğunu yaşamaya başlayacağım dakikalarda bana çok da yakın olan bir kişinin abuk sabuk bir iki lafıyla bir kaç sigorta attı kafamda. Kötü niyet yoktu belki, sonra gelip gönlümü almaya çalıştı ama heves kırıldı bir kere.

İşi yapmaktan daha çok çabayı bu tip motivasyon kırıcı yaklaşıma direnmekle harcıyor olmak yıpratıyor beni. Yine de pes etmeye niyetim yok. Biz elimizden geleni yaparız, birşeyler olur olmaz, yetişir yetişmez ne ala; ama yeterince çaba harcadığımıza emin olmadan bir işin peşini bırakmak yok. Budur.

Hiç yorum yok: