Pazar, Mart 15, 2009

Ev Alma Ev Arkadaşı Al (2)

Bu serinin önceki yazısında, ilk ev arkadaşım Minako'dan bahsetmiştim. Minako doktorasını bitirip evden çıktıktan sonra oda bir süre boş kaldı. Tabii giderken sahibi olduğu bütün salon mobilyalarını götürünce evin yüzde yetmişi boşalmış oldu. Kendi odamda kurduğum düzenden memnun olduğum için bir süre eşya almadım. Sonradan arkadaşlardan aldığım bir iki eşya ile ev birşeye benzemeye başladı. Bir de televizyon alınca tüm ihtiyaçlarım tamamlanmış oldu. Tam o sıralarda yeni ev arkadaşım Meiying geldi. Birlikte yaşamaya başladığımızda Meiying Çin'den geleli bir sene kadar olmuştu.

Bu arada diğer odanın boş kalması benim çabamla olmadı. Yeni ve daha ucuz öğrenci evlerinin yapılmış olması benim kaldığım yere talebi düşürmüştü. Meiying öğrenci değildi ve bir öğrenci ile anlaşma yapıp onun üzerinden evi tutmuştu. Bu öğrenci evlerinde sıklıkla yapılıyor (sublease) ve aslında kurallara aykırı. Bizim sitedeki evler bir süredir boş olduğu için ofistekiler de fazla umursamıyorlardı sanırım.

Meiying benden 8-9 yaş büyük bir hatundu. Biyoloji bölümünde bir laboratuarda teknisyen olarak çalışıyordu. İngilizcesinin yetersizliği nedeniyle başlarda iletişimde oldukça problem çektik. Sonlara doğru bile dediklerimin ne kadarını gerçekten anlıyor ne kadarını ye ye ye diyerek geçiştiriyordu, hiç emin olamadım. Bu iletişim nedeniyle ara ara kendi labında da problem yaşıyor ve bu konuda çok dertleniyordu.

Meiying'le yaşamak çeşitli nedenlerden dolayı beni başlarda çok zorladı. İlk ev arkadaşım genelde kocasının evinde kaldığı için pratikte yine yalnız yaşıyor gibiydim. Ama Meiying... Hep evdeydi. Sabahlar evden benden daha önce çıkardı ama ben de uyanır uyanmaz duş alıp evden fırladığım için evin tadını çıkaramazdım. Akşamları benden önce eve gelir ve çok nadir evden çıkardı. Cumartesi sabahları alışverişe gittiği iki-üç saat haricinde yine hep evdeydi. Başlarda bu durum beni çok bunalttı ama zamanla alıştım. Zaten o dönem benim sosyal çevremi genişletip dışarıda en çok vakit geçirdiğim döneme denk geldi.

Bir diğer zorluk ortak mutfak kullanımımızla ilgili idi. İlk taşındığında bana deniz ürünlerini sever misin diye sormuştu. Ben de safça hee, dedim; balık, midye, kalamar vs gibi bir Türk insanı için konvansiyonel deniz ürünlerini kastederek. Sonraki günlerde anladım ki bir Çinli için "deniz ürünü" bizim anladığımızdan çok farklı, denizden çıkan antenli mantenli, her çeşit böcek kılıklı yaratık da bu kategoride yer alıyordu. İlk defa buzdolabında canlı yengeçle karşılaşmam biraz olay çıkardıysa da zamanla buna da alıştım (canlı yengeci niye buzdolabında sakladığını da anlamadım, canlı yahu, bozulmaz gibi gelmişti. birşeyler dedi ama anlamadım). Başlarda pişirdiklerinden bana da ikram ettiyse de kısa sürede yeme konusunda çok fazla ortak yönümüz olmadığını kabul ettik. Şimdi bu laf üzerine benim çin yemeklerini sevmediğim zannedilmesin, bilakis çok da severim ama bizim Çinli yemek pişirmekten anlamıyordu bence. Bir kere yemek pişirmeye başladığında koku dayanılmaz oluyordu. Ben onun da çaresini buldum. O ne zaman yemek pişirse ben de girip soğan kavurmaya başladım, oooh mis. Onunla yaşarken Çinlilerin süt ve süt ürünleri tüketmediklerini farkettim. Benim kalıp kalıp peynir ve yoğun yoğurt tüketimim de onu çok şaşırtıyordu. Bir gün ay çekirdeği yediğini görünce, amanın nihayet bir ortak nokta bulduk dedim. Amerikalı ve avrupalıların kuş yemi gözüyle baktıkları ve bir türlü beceremedikleri çitleme aktivitesinde en az bir Türk kadar maharetli idi. İlk kez çekirdeğine ortak olma teşebbüsümde ortaya çıktı ki onlar çekirdekleri tuzlu değil tatlı kavuruyorlarmış. Yaşadığım hayal kırıklığı büyüktü.

Gavur ellerde arkadaşlar aile olur, en azından bizim için öyle idi. Bu nedenle arkadaşlarla sık sık birbirimizin evinde takılırdık. Bu vesileyle Meiying benim arkadaşlarımla tanıştı. Örnek kümesinin sınırlı olmasından ötürü olsa, Meiying'in Türk erkekleri ile ilgili bir yorumu beni çok güldürmüştü.
Bir gün bana Türk erkeklerinin çok uzun boylu olmaları ile ilgili bir yorum yaptı. Ne diyorsun kadın dedim kendisine. En yakın iki erkek arkadaşım 188 ve 190 boylarında idi ve kadıncağızın bildiği diğer iki Türk erkeği de Hido ve Memo olunca o da kendince haklıydı tabii. Zamanla ortalama Türk erkeği boyunda (artık kaçsa bu) arkadaşlarımla tanışınca bu konuda genelleme yapma konusunda acele ettiğini o da farketti. Komikti.

Meiying'le bir buçuk sene kadar birlikte yaşadık. Benim Irvine'da ikinci senemi tamamlayıp patrona çalıştığım proje bitince memlekete dönmek istediğimi söylediğim günün gecesinde altı ay kadar önce gönderdiğim bir proje başvurusunun kabul edildiğini öğrendim. Sevinmek ve üzülmek, kalmak ve dönmek arasında gidip geldikten sonra üç yıl sürecek olan projeye başlama kararı verdim. O zamanki kararsızlığımı Meiying anlayamadı. O Çin'e dönmemek için her türlü imkanın peşinden koşarken benim böyle bir alternatifin üzerine atlamam yerine hüzünle kabullenmemi şaşkınlıkla karşıladı. Hal böyle olunca, post-doc'lıktan assistant researcher'lığa* terfi ettim ve o evlerde kalma hakkını yitirdim. Kaldığım yere bir-birbuçuk km uzaklıkta altmış metrekare kadar bir oda bir salon bir daireye çıktım tek başıma. O evde iki sene kaldım, güzel günlerdi. İlk taşındığımda Meiying bir uğradı evime, bir ev hediyesi ile. Daha sonra onunla ne görüştüm ne de haberleştim. Şu anda ne yapar ne eder en ufak bir fikrim yok.

Konu ev arkadaşları olunca tek başına yaşadığım o iki seneden anlatacak birşey yok haliyle. Yine de ev arkadaşları maceram burada sonlanmıyor. İki senenin sonunda çeşitli nedenler ve tebdil-i mekanda fayda olacağı prensibiyle bir kere daha hayatımı kutulara koydum ve yollara düştüm. Bu sefer Hint asıllı olup Kenya'da doğup büyümüş ve önceden arkadaşım olan Bindya ile birlikte yaşamaya başladık...

Artık onu da başka bir zaman anlatırım.

*assistant researcher yardımcı doçent gibi birşey ama projelerden destekleniyor ve ders verme yükümlülüğünüz yok.

Hiç yorum yok: