Salı, Mart 17, 2009

Yola Çıkmak

Sabah erkenden çıkmalı yola. Varılacak yer uzak olduğundan değil, aslında hedef yok henüz ortada. Alışkanlıktan herhalde, evet erken çıkmalı. Birkaç parça attın mı çantaya iş tamam. Nasılsa dağa çıkmıyoruz ya, eksik gedik olursa sağdan soldan tedarik edilir. Plan yalnız çıkmak değildi yola, ama madem böyle gerekti yine de gitmek lazım.

Arabada müzik önemli. Biraz neşeli, biraz hüzünlü. Yol uzun, her ruh haline uygun birşeyler bulundurmalı; şarkıları kimi zaman bağıra çağıra söylemek, kimi zaman da bir iki göz yaşıyla mırıldanmak...

Eskiden olsa yolculuklar daha farklı olurdu, cümbür cemaat. Haftalar öncesinden başlardı hazırlık. Ayla hanım herkesin listesini hazırlardı. Kaç don, kaç çorap gittiği bilinsin, dönerken sayım yapılacak. Bunca hazırlığa rağmen yazlık anahtarı unutulur mu, unutulur; yanlışlıkla çöp torbası da bagaja konur mu, konur. Arabalar da konforlu değildi bugünkü gibi. Yine de krem rengi şahin, portbagajı ile göreve hazır olurdu geceden. O zamanlar bir de yolculuk kokusu olurdu arabaların, siner arabaya iki üç gün geçmezdi. Arka koltuktaki hayali sınır, sen geçtin hayır geçmedim, çek ayağını, anne birşey söyle ablama.

Artık sayım farklı: cüzdan, cep telefonu, anahtarlık. Burda, burda, ... , nerde?? Demek anahtar unutmak aileden kalan bir alışkanlık. Arama, tarama, on dakikalık rötar. Kimin umurunda, nasılsa bekleyen yok.

Ve nihayet tekerler dönmeye başlıyor. Gidilecek yön belli değil, bir vuruldu mu yola araba bulur yönünü belki. Sabah uyku açmak için hareketli parçalar uygundur: hayat zorlaşınca, çıkmaz sokaklarda soluksuz kalınca..... o zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz...

Eskiden yollar da böyle değildi. Şimdi çok daha düzgün, geniş. Arabanın rahatıyla birleşince daha keyifli olması gerekmez mi yolculukların? Konfor var ama keyiften eser yok. Bütün bu kolaylıklar kafanın içinde cirit atan düşünceleri azaltmıyor ne de olsa. Dertleri tasaları da paketleyip yanına aldıktan sonra ne anlamı kaldı yola çıkmanın. Yine de bile bile çıkıyor insan yollara, bir umut içinde. Belki yeterince hızlı gidersek ve tasalar bu hıza ayak uyduramazlarsa kafadan kalpten fırlayıp geride kalıverirler. I ıh olmuyor.

Saatler geçiyor, zaruri çiş-yemek molaları derken manzara tanıdık gelmeye başlıyor. Sanki buradan daha önce geçmiştik. Saatler geçiyor, manzara değişmiyor. Araba yolunu bulur belki diye yola çıkmak yaramıyor, tek yaptığı halkalar çizmek merkez etrafında, kontrol kimde belli değil. Kestirmek için arka koltuğa geçiyorum, araba kendi kendine gitmeye devam ediyor… Demek ki kontrol bende değilmiş. Kestirme, derin bir uykuya dönüyor. Kaç saat geçmiş belli değil, yavaş yavaş uyanıyorum, araba eve dönmüş. İnsan kaçamıyor kendinden. Sayım yapıyorum, cüzdan, cep telefonu, anahtarlık. Alıp çantamı yavaş yavaş çıkıyorum merdivenleri. Bir bardak su içip yatıyorum.



1 yorum:

Gezi Günlükleri dedi ki...

Sen ne şekersin yaw